H:4

Gün o kadar güzel başlamıştı ki, Üsküdar'a gidiyor olmaktan bile zevk almıştım.

Büyük çeşmenin önünde sadece 2 dakika bekledim, İK'dan parayı kırmasını iyi bilen Filiz Hanım sahil tarafından bana doğru yaklaştı, ben yerimden kıpırdamadan onun gelmesini izledim. Gülümseyerek yaklaştı. Ben karşılık olarak gülümsemem gerektiğini biliyordum ama sol elimin üstündeki çizik çok fazla acıyordu. Fermuarı kırılmış eşofmanımın kırık demir parçası tarafından, gece uyurken saldırıya uğramıştı.

- Merhaba. Nasılsınız?
- Elim acıyor. Öhm.. İyim ama..  Siz nasılsınız?
- Teşekkür ederim, ileride bildiğim bir cafe var oraya gidelim mi? - İK'cılar ava hep aynı yerde çıkarlar -
- Tabii lütfen.

İşe alınmak istemedim. Zaten bir işim vardı. Bir İK'cının daha beklentilerini karşılamayarak günümü güzelleştirmiştim. Keşke her yanlışıma böyle güzel maskeler bulabilseydim.

Eve gidersem sıkılacaktım, Kadıköy'e gitmeye karar verdim ama Kadıköy'e çağıracak da kimsem yoktu. Birileri vardı aslında ama ben çağırmak istemiyordum. Bu nasıl eksik hissetmektir tanrım dedim. "Ben o eksiği tamamladığım günden beri Tanrı'yım" dedi. Eyvallah dedim.

Sevgilisiyle tanıştığı gün bize mutlu mutlu hayallerini anlatan Emre geldi aklıma. Bir akşam "Sikik orospu beni bir gün telefonla aramaz, gitmiş o amcık ağızlı lavukla günlerce sabaha kadar muhabbet etmiş" diye ağlayarak yanımıza gelmişti. Biz öğrenmiş adamlardık, bir kadın derdini kime anlatıyorsa her şeyini ona vermek isterdi. Bir erkeğin ise derdi olmazdı. Erkekler de almak için rol keserlerdi. Piçler!

Tanrım dedim elim çok acıyor. Bu sefer cevap vermedi, belli ki ben toplantıdan çıktığım vakitlerde online oluyordu. Belki de o sırada başka biriyle konuşuyordu. Hepimiz ondanız nasıl olsa kıskanmamak gerekir diye düşünüp adımlamaya devam ettim. Pasajın içinden geçip çarşı sokağına çıkmayı seviyordum. Artık eskisi gibi deep sahaflar yok, lys kitabı satarak kar amacı güden kitapçılar vardı. Keşke dedim şuracıkta bir bomba patlasa ölsem. Annem babam hüznüme feda olsundu, boyunlarının borcu üzülecekler ama ilkokula giderken sarışın bi çocuk vardı okulda, acaba o televizyonda adım okunduğunda hatırlayacak mı diye merak ettim. Keşke patlasaydı, belki hatırlardı.

Havanın kararmasına daha o kadar çok vardı ki, gidip bi kitap alıp, cafede ona otursam akşam olmadan bitirirdim. Ama çay bile 1,5 lira olmuştu. Yirmi liralık kitabı bitirmek için, elli liralık çay içmek gerekiyor artık. Dünya rezalet bir yer olmadı tanrım dedim. Üzülme, hep böyleydi. Hiç güzel yapamamıştın en başından. Belki böyle olması gerekiyordu.

Telefonuma baktım, lise zamanından bir kaç dişi arkadaş yakınlarımda gözüküyordu. Buse'yi aradım. "Hala evlenemedin dimi, o fizikle evde kaldın. Yine john nash haklı çıktı lanet olsun." dedim. O içten kahkaha hiç değişmemişti. Sanki daha dün yan yanaymışız gibi "yanımda kim var biliyo musun? ehehehe" dedi. Biliyorum dedim, hala ona aşığım.. Hiç değişmemişsin! dedi, Neredesiniz? dedim.

Yanlarına gidiyordum işte. Bir gün, bundan daha fazla güzel olamazdı. Yüzlerce leş hatıra yaşamıştık beraber, Buse'nin erkek arkadaşını nasıl aldattığını kimseler bilmezken ben günlüğüme gün ve gün not ediyordum. Daha da tuhafı, benimle aldatmıyordu. Yıllar önce günlüğümün sayfalarını okuduğunda çok şaşırmıştı, benden hiç bir şeyini gizlememesi gerektiğini düşünmüştü o gün. Seni çıplak görmek istemiyorum demiştim. Ona bile gülmüştü kevaşe ama sıcakkanlı dost.

Masalarına yaklaştım, ****'in kulağına eğilip, "erkek arkadaşın var mı, ona göre askıntı olmaya devam edeceğim" dedim. Görüp boynuma sarıldı, çok özlemişim bu pis adamı dedi. Ben de çok özledim dedim, ne ısmarlıyorsunuz bakalım.
- Garsondan bir kahve daha istedi Buse, kantinden hep karton bardakta kahve ve beş şeker alırdım. Oradan aklında kalmış olacak "Şekerli" dedi benim yerime. Göz kırpıp onayladım. Hava kararana kadar geyik muhabbeti döndü. Belli bir saatten sonra eve gitme zorunluluğu kalkmış olan dişiler beni hep cezbetmiştir. Çünkü avrupai bir duruş sergileyemiyorlardı, aksine içlerindeki o bastırılmış baskıcı babanın dışavurumuydu bu, yani her türlü yasağı yıkmaya meyilliydiler. Ve lanet olsun, bunu hangisine söylersem söyleyeyim hep inkar ettiler.
Buse hariç. O bana yalan söylemekten korkardı.

Bir adam gülüyorsa, ya yalnızdır ya da aldatıldığının farkında değildir. Ben Mesut, Mesut Umar. Annemin babamdan olmayan oğluyum.






Comments are closed.

Blogger tarafından desteklenmektedir.