H:2

Aşağısı sahil, üstü otoban olan d100 karayolunun en çok kaza yapılan yol bağlantısı gibiydim. Yaklaşık sekiz plastik bardak dolusu vodka, üstüne de saçma sapan tekiladan iki shot içtim. Sabah iş görüşmem var ve umarım yarın yaşıyor olurum. Çünkü ölmezsem bunu kutlamak adına iş görüşmesine gitmeyeceğim.

Bu köşeye taşınalı yaklaşık beş sene oluyor. Kadıköy'den döndüm döneli eve giresim gelmiyor. Bu mahalledeki kimseyle görüşmüyorum. Kimseyi çağırmıyorum yanıma. Uzaktaki dostlarla, uzaklarda buluşmak beni daha sempatik bir yavşak yapıyor.

En son Beşiktaş'ta heykelin tam dibinde taksiden inip kalabalıkla beraber vapura yürürken bu kadar sarhoştum. O zamanlar kitap okumuyor, pek şarkı dinlemiyor, kadınların bilinçaltlarında yer etmekten tiksinmiyordum. Şimdi de çok kitap okumuyorum ama müziğin sesini sonuna kadar açıp turn the page dinlemek beni tanrılaştırıyor. Çünkü sözlerini anlayacak kadar ingiliz edebiyatından çakıyorum. İmgeler beynimde dolaşıyor. Erkekleri önemsemiyorum, ben babaları değilim. Ama tüm kadınları kulağımdan doğuruyor gibiyim. Kulağıma giren her söz beynimde dölleniyor, ve yeni bir aşk canlanıp dünyaya geliyor. Bunu seviyorum.

O kadar sarhoşum ki, eve yaklaşınca içmeye başladığım için kendime minnettarım. Uzaklarda olsam bu denli boşvermişliğe tahammül edemezdim. Annem arar diye telefonumu kapatmıyordum, şimdi ise annemi arayıp "seni seviyorum kadın" dememek için onu çantamın en dibine gömüyorum.  Bunu bir arkadaşım anlatmıştı. "Kaçmamalısın Mesut, kaçarsan, görmeye ve ihtimaline dayanamazsın. Ama görmeye alışırsan, boşluktan farkı kalmaz." demişti. Dibe gömdükçe daha çok arayasım geliyor annemi. "Neden doğurdun beni" desem mesela, "neredesin?" der. Oysaki çok yakınındayım evin, ve sen mışıl mışıl uyuyordun anneciğim. Ben ise sorgulamayı bırakmış ve tek bir şey hariç her şeyden emin bir şekilde "beni neden doğurduğunu" soruyordum. Çünkü büyük günah işledin!

Bir kızım olsun istiyorum. Ama çocuğum olmasına katlanamam. Bir karım olsun istiyorum ama her akşam iyi eş rolü yapamam. Kadınları bilirsiniz, onlar; bildiğimizi sandığımız ama bilemeyeceğimiz yaratıklardır. Ömrümü anlamaya harcayamam.
Farklı bir arkadaşım demişti ki: "bekaret zırhına sığınan bir kadının, kaç kere tek bir söz ile orgazm olduğunu biliyor musun?! Bilemezsin. Çünkü ben de bilmiyorum!"

Kadınlar umrumda değildi. Erkekler ve diğer l-g-b-t'ler de. Sadece kendimi umursuyordum. Yüzlerce insana yüzlerce farklı insanı oynamıştım. Bazen en güzel rolümün "bilmeyen kokuşmuş vasıfsız herif" olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sartre bana en zoru var etmeyi öğretti. Ne olmak istiyorsam o olabiliyordum. Bir bedene yüzlerce kişi sığıyordu. Göğüs kafesimi neşterle açıp, kalbimin hemen yanına elektrik süpürgesi dayamaları gerekiyordu, saf ve temiz olabilmem için. Diğer ruhlardan arınmam gerekiyordu. -Artık eve gitmeliyim.

Gözlerim sokak lambası görmek istemiyor. Yolu zaten görmüyorum. Başım dönüyor. Bu, gece tuvalete giderken duvarlara dokunmak gibi. Bir gün çamaşır leğenine takılıp, yüzümü kapının koluna çarpmaktan korkuyorum. Hem de şeytandan korkmadığım kadar.

Tam beş senedir hiç tanımadığım yan komşumun geceleri parlayan zili gözlerimi alıyor. Ondan nefret ediyorum. Yarın erken uyanıp bir iş görüşmesine gitmem gerekiyor. Artık daha çok para ve onun getireceği bir sürü sahte yüze ihtiyacım var. Benim gibi adamlar boktandır. Adım Mesut, Mesut Umar. Ben bir insan kalpazanıyım!



Comments are closed.

Blogger tarafından desteklenmektedir.